14 Ağustos 2010 Cumartesi

Canım "aylak adam" çekiyor


Uzun süredir roman okuyamıyorum. Okuyacak tonla şey varken aslında, okuyamamadığım için de kendimden utanıyorum. Temmuz 2009'a rastlar romanlardan ayrılışım.

Üniversitenin son döneminde iki günde koskoca romanları okuyup üzerine derin derin raporlar yazdığımızdan mıdır bilmiyorum. Edebiyat mezunlarının, bir süre bu hastalığa yakalandıklarını söylediler sonra, yüzüme soğuk su çarpmış gibi rahatladım.

"Can"ımın son derece sıkıldığı bi günde okumam gerektiğini düşündüm. Kitabın kokusunu almıştım, sürükleyici bişi olmalıydı, çerez gibi yemeliydim devamının gelmesi için. Ne zamandır almak istediğim ama bi türlü paraya kıyamadığım, o methini çok duyduğum "Dublörün Dilemması"nı aldım. İki günde yuttum tabi.

Burada kitaptan bahsedeceğimi düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Henüz tekrar rapor yazma günlerine geri dönme aşamasına gelmedim. Şu an sadece okuyabiliyorum. O yüzden "Dilemma"yla ilgili söyleyebileceğim tek şey; güzel kapak, güzel roman ismi, uzatılmış kurgu. Daha fazla da yazdırtmayın bana, dayanamam.

Bu yüzden eski sevdiğim romanları tekrar mı okusam diye geçti aklımdan. Canım birdenbire "Aylak Adam"ı çekti. tabiri caizse "genç kızlığımız"da hepimiz C.'ye aşık olmamış mıydık? En azından bizim sınıfın bütün kızları? O adam yolda yürürken gözlerimizin içine dik dik bakıp da arkamızdan takılsın istemedik mi? O adamı sevmek istemedik mi?

"Canımın içi, böyle şeyler yalnızca romanlarda olur." (Cüneyt Arkın- Sıkı Dur Geliyorum, "Dublörün Dilemması"/ açılış alıntısı)

Yoksa C.'yi tamamen hormonlarımızla mı okuduk? Yanlış mı anladık? C.'ler hiç girmedi mi hayatımıza? Bu ne "garip", "sıkıcı" adam diyip arkamızı dönmedik mi? Romanın yazıldığı 70'lerde mi kaldı hala aklımız da biz de C.'leri yadırgıyoruz hala?

Canım "aylak adam" çekiyor, ben C.'leri hiç yadırgamadım. Onlar beni hiç takip etmediler.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder